Öğretmenler Günü Nedir, Ne zamandır kutlanmaktadır?

Öğretmenler Günü nedir?

24 Kasım Öğretmenler Günü ne zamandır kutlanmaktadır?

Öğretmenler Günü bizlerin ve geleceğimiz için çalışıp çabalayan, öğrenmeyi ve öğretmeyi hedef edinmiş fedakar öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.

Türkiye’de her yıl 24 Kasım, Öğretmenler Günü olarak kutlanır. 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür.

Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981’de, “başöğretmen” olduğu günün ülke çapında Öğretmenler Günü olarak kutlanmasına karar verildi.

24 Kasım 1981’den bu yana öğretmenler gününü kutluyoruz.

Öğretmenler Günü

Millet Mekteplerinin kurulmasıyla Atatürk’ün eğitime ne derece önem verdiğini Dr.Mustafa Albayrak’ın yazısını paylaşarak görmenizi istiyorum.

Millet Mekteplerinin Yapısı ve Çalışmaları (1928-1935)

Osmanlı İmparatorluğu döneminde gözardı edilen konulardan biri de eğitim olmuş, özellikle imparatorluğun son dönemlerine doğru, öteki işlerde olduğu gibi, bu konuda önemli bir çalışma yapılmamıştır. Bu ihmalin bir sonucu olarak bu olumsuzluklardan önemli bir bölümü Cumhuriyet’e de yansımıştır.

Kendisi savaştan sonra çok daha büyük sorunların beklediğini bilen Mustafa Kemal (Atatürk), Sakarya Savaşı öncesinde, 16 Temmuz 1921 tarihinde toplanan Eğitim Kongresi’nde yaptığı konuşmada, bu noktaya değinerek, “Silahıyla olduğu gibi dimağiyle de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur.” diyerek, bu noktaya işaret etmek istemişti. Savaşın kazanılmasından sonra, kendisine “şimdi ne yapmak isterdiniz?” diye sorulduğu zaman, “Maarif Vekili olarak milli irfanı yükseltmek en büyük emelimdir.”diye yanıt vermişti. Atatürk “mektep”le ilgili görüşlerini açıklarken de şunları söylemişti;

“İlim ve fen teşebbüsatının merkezi faaliyeti ise mekteptir. Binaenaleyh mektep lazımdır. Mektep namını hep beraber hürmetle, tazimle zikredelim. Mektep genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şerefi istiklali öğretir… İstiklal tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için, takibi muvafık olan en samimi yolu belirtir… Bunu temin eden mekteptir.”

Yani durum o kadar açık ve net ki, savaş sırasında bile eğitime ne kadar önem verdiği tartışılamaz.

“Benim Asıl Kişiliğim Öğretmenliğimdir.”

Atatürk 1936’larda Florya köşkündeki toplantılardan birinde, Behçet Kemal Çağlar’a dönerek, “sen çabuk şiir yazarsın, şu içerideki odaya çekil, bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir şiir yaz” emrini verdi. Şair, istenileni yaptı, yarım saat sonra uzun bir şiirle geldi. Atatürk, “oku bakalım” dedi. Şair mısralarını canlı ve hakkını vererek okudu. Atatürk’ün yiğitliği, zaferleri, devrimleri birbir dile getirilmişti. Fakat Atatürk, “olmamış dedi, benim asıl bir niteliğim var ki onu hiç yazmamışsın”. Herkes şaşırmıştı. Bu yazılmayan niteliği ne olabilirdi? Atatürk, dinleyenleri fazla bekletmeden, “benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir, dedi. Ben milletimin öğretmeniyim, bunu yazmamışsın”.

Yine eğitime verdiği öneme dair Ord. Prof. Dr. SADİ IRMAK’ın aşağıdaki anısı da harika bir örnek:.

Sonra gel zaman, git zaman 1923 de, benim İstanbul Üniversitesi’nde talebe bulunduğum sırada bir ilân görüyoruz: “Avrupa’ya talebe gönderilecektir”. Allah! Allah!. Daha Lozan yapılmış ama, tasdik olmamış… Memleket her köşesinden, bucağından kanıyor… Harabe içinde… Yunan tahrip etmiş.. Birinci Cihan Harbi’nin tahribatı devam ediyor… Tam bu sırada lüks gibi gelmesi düşünülebilen bir şey, Avrupa’ya talebe… Gidelim bari kaderimizi deneyelim.. İşte Necip Fazıl, Burhan Ümit’lerle beraber, o yüzelli kişi arasından onbir kişi seçilmişiz.. Nereye gideceğimizi bize sordukları zaman, dedik ki: “Hükümet nereyi isterse!” Bilhassa Atatürk acaba birşey ister mi?. Benim, naçizane adımın kenarına, “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış. Artık başka yer hatıra gelebilir mi? Yola çıkacağım. O zaman uçak filan yok… Trene binmek üzere Sirkeci’ye gittim. Bir müvezzi benim adımı “Mahmut Sadi”yi filân arıyor.. Bir telgraf.. Atatürk’ten bir telgraf: “Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz!”. Şimdi gel de haylazlık et, bakalım!”

Öğretmenlik mesleğini aşkla, sevgiyle yapan öğretmenlerden biri olan Ahmet Naç Hocanın aşağıdaki “Sen Atatürk’sün, Senin Elin Kanar mı?”  başlıklı TED konuşmasını sizlerle paylaşıyorum. İzlemeyen kalmasın..

Öğrenmeyi ve öğretmeyi amaç edinmiş, geleceğin eserlerini yetiştiren saygıdeğer öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü” kutlu olsun.. 

Saygıyla..

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir